Memurlar.net’in daha önceden haberleştirdiği ve Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman) tarafından şeflerin rotasyonuyla ilgili olarak 01/10/2013 tarihli tavsiye kararıyla uyarılan ve hukuka uygun davranmaya davet edilen Diyanet İşleri Başkanlığı hukuksuzluklarına devam etmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu tip uygulamalarla gündeme gelmesine rağmen haksız uygulama ve keyfi idare örneklerine halen rastlamaktayız. Eylül 2013’te göreve başlayan 600 Kuran Kursu Öğreticisi içerisinde yer alan eş durumu mağdurları en yakınımızdaki örnekleri oluşturuyor.
Personelin, Diyanet İşleri Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin 18 ve 20. maddelerinde yer alan haklarına dayanarak başvuru gerçekleştirenlerin başvuruları halen bekletilmektedir. Başkanlık, bu uygulamalarla birden fazla hukuksuzluğa yol açarak kendince şark kurnazlığı politikası gütmektedir.
Mevzuat Ne Diyor?
Diyanet İşleri Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin 18. maddesinin 2. fıkrasında sayılan personeli (Taşra teşkilatı personelinden Kur’an kursu öğreticisi, imam-hatip, müezzin-kayyım, cami rehberi, memur, mutemet, veri hazırlama ve kontrol işletmeni, daktilograf ve teknisyenlerin) 7. fıkrada ifade edildiği şekilde ele alırsak “İkinci ve üçüncü fıkralarda zikredilen kadrolardaki personelin bu Yönetmeliğin 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki mazeretleri sebebiyle görev veya görev yeri değişikliğinin gerekli görülmesi halinde, il içi veya il dışı nakilleri Başkanlıkça her zaman yapılabilir.” İfadeleriyle mazerete dayalı atama esasları belirlenmiştir. 20. maddede ise sağlık, eş, eğitim gibi mazeretler ve şartları sıralanmıştır. İşte kızılca kıyamet bundan sonra kopmaktadır. Kendi yönetmeliğini uygulamayan bir bürokratik oligarşi, başkanlık yönetiminde yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Anayasa’nın 41. Maddesi ile teminat altına alınan aile bütünlüğü ilkesi hiçe sayılmaktadır. Öyle ki kurumun İnsan Kaynakları Genel Müdürü Osman TIRAŞÇI hem yönetmelik hem de kendi talimatını içeren 22/02/2013 tarih ve 634 sayılı talimat yazısına uygun davranmamaktadır (Yazının sonuna eklenmiştir.). Kendilerine ulaşmak isteyen görevlilere, telefona çıkan memurlarca evraklarının bekletildiği, tayinlerin Haziran 2014’e kadar durdurulduğu, bu kararın kurul tarafından verildiği, eğitimin aksamaması gerekçesiyle bu kararların alındığı cevabı verilmektedir. Bu konudaki yorum ve paylaşımlara site forumlarında rastlayabilirsiniz. Merak edilense, Başkanlığın Atama ve Yer Değiştirme Kurulu’nun aynı yönetmeliğin 22. Maddesi doğrultusunda incelendiğinde ortaya çıkan vurdumduymazlıktır. 22. maddede “Bu Yönetmelik kapsamında Atama ve Yer Değiştirme Kurulunda durumu değerlendirilecek personelin görev veya görev yerlerinin değiştirilebilmesi için gereken kararları almak üzere, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Başkan Yardımcısının başkanlığında, Rehberlik ve Teftiş Başkanı, Din Hizmetleri, Eğitim Hizmetleri ile İnsan Kaynakları Genel Müdürlerinden müteşekkil Atama ve Yer Değiştirme Kurulu oluşturulur. I. Hukuk Müşaviri ile gündem konularına göre ilgili daire başkanı da Kurul toplantılarına katılır. Sağlık mazereti sebebiyle görev veya görev yeri değiştirilmesi gerekenlerin durumlarının görüşülmesinde bir tabibin Kurul toplantısına katılımı sağlanır.” ifadeleriyle kurulun üyeleri ve oluşumu belirtilmiştir. Bilindiği üzere başkanlık bünyesinde Hukuk müşaviri olabilmek için Hukuk Fakültesi mezunu olmak gerektir ki, en yetersiz hukuk öğrencisi bile yasal dayanaklarla verilen hakların kurul marifetiyle kişilerden alınamayacağını bilecektir. Telefonlara çıkan memurlar bu kararın kurul tarafından verildiğini belirtmektedirler. Fakat; yönetmeliğin 22. maddesine göre bu kurul her yıl 1 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında toplanmaktadır. Başkanlık bürokratları eylülde göreve başlayan bu personeli hangi tarih aralığında bu şekilde değerlendirebilmiştir?
Aynı durumda olan personelin il içi mazeret tayinleri ise müftülüklerin teklifi, valilik onayıyla gerçekleştirilmektedir. Başkanlık memurlarının kurul kararına gerekçe olarak gösterdikleri eğitimin aksaması sorunu il içi mazeretlerde dikkate alınmamaktadır. Bu da ayrı bir haksızlıktır. Eğer mesele eğitimin aksaması sorunuysa il içi mazeret tayinleri aksamaya sebep olmamakta mıdır? Aynı kurum personelinin aynı yasal haklarını il içi ve il dışı olarak ayrı ayrı kullanabilmesi ya da kullanamaması hukuki midir? Eğer sorun sadece eğitimin aksaması meselesiyse gelen taleplerden uygun olanlar değerlendirildikten sonra kasım ayı içinde gerçekleşen 500 Kuran Kursu Öğreticisi alımıyla ortaya çıkan ihtiyaçlar giderilemez miydi? Yoksa, Diyanet İşleri Başkanlığı bürokratları bu tip personel yönetim politikalarını planlayamayacak kişilerden mi oluşmaktadır? Diyanet İşleri Başkanlığı bu tip çözümleri gerçekleştirmemekle üzerindeki kötü imaj ve baskıyı atamayacaktır; çünkü kasım ayında göreve başlayanlardan da ciddi sayıda eş, eğitim gibi mazeret talepleri gelecektir ve bu başkanlığın üzerindeki baskıyı daha da artıracaktır. Bundan önce göstermediği katı tutumu bu dönemde göreve başlayan personeline neden reva görmektedir? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın adalet duruşunu toplumda en başta göstermesi gereken kurum olması gerekirken, her yerde “kardeşlik” konulu mesajlar verilirken; nakil ve alım sınavları, atama işlemleri gibi pek çok konuda kendisine şüpheyle yaklaşıldığı bir dönemde yeni hukuksuzluklara sebep olması anlaşılamamaktadır.
Ayrıca, Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’un 7. Maddesine göre kendilerine ulaşan dilekçeleri 30 gün içinde cevaplaması gereken Başkanlık, talepleri bekleterek kendince zaman kazanmakta ve şark kurnazlığı yapmaktadır. Olumsuz yanıtladığı taleplerin idari yargı kararlarıyla bozulacağını bildiği için bekletme formülünü uygulamaktadır. Başkanlığın hukukçu bürokratlarının böyle bir strateji geliştirdiğine veya daha acı bir şekilde bunun çözüm zannedildiği bir cehaletle karşı karşıya olduğumuza inanmak istemiyoruz. 100 binin üzerinde personeli olan bir kurumun bu kadar acemice yönetileceğini, cevap isteme hakkını kullananların açacağı davalarla zarara uğratılan bir devlet bütçesini de düşünmek istemiyoruz. Fahri ve vekillerin kadroya alımlarında aktif roller üstlenen sendikaların ise bu haksızlıklar karşısındaki sessizliği anlaşılamamaktadır.
Özetle yukarıdaki örnekler ve mevzuat uygulamalarındaki başkanlık bürokratlarının keyfi yaklaşımları çoğaltılabilir. Hukuk üstünlüğünün hakim olduğuna inanmak istediğimiz bir ülkede yapılanlar bürokratlar eliyle devlet ve yasal dayanakların küçük düşürüldüğü bir ortamı göstermektedir. DİB en kısa zamanda bu hukuksuzluğu gidermelidir.
memurlar.net forumundaki paylaşımlar için tıklayınız.
Memurlar.net